Büyük baş büyük dert

-
Aa
+
a
a
a

21 Nisan 2003Umur Talu

Aşağıdaki manzara, sadece bugünün değil, geleceğin dünyasının da hangi saikler uyarınca belirlenmeye çalışıldığını, 'savaş'ın sadece arızi ve geçici bir durum değil, bir süreklilik hali olduğunu kısmen açıklayıcı anlamlar taşıyor.

Aktarmaya çalışayım:

İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrasında üretimi tüketimin üstünde olan ABD, bugün dünyanın her yerinden hem mal, hem para-sermaye emmek zorunda.

1929 ekonomik bunalımının hemen öncesinde ABD dünya sınai üretiminin yüzde 45 kadarını gerçekleştirirken, Almanya'nın payı yüzde 12, İngiltere'ninki yüzde 9, Fransa'nınki yüzde 7, Japonya'nınki yüzde 2.5 kadardı. Bugün ABD'nin üretimi Avrupa Birliği'nin hemen altında, Japonya'nınkinin ise biraz üstünde.

ABD'nin yıllık dış ticaret açığı 500 milyar doları bulurken, bu açığın finansmanı için ABD'ye günde 2 milyar dolar civarında dış sermaye akışı gerekiyor.

ABD'nin dış ticaret açığının 80 milyar doları Çin, 68 milyar doları Japonya, 60 milyar doları Avrupa Birliği (29'u Almanya), 30 milyar doları Meksika, 13 milyar doları Güney Kore karşısında.

Japonya ve Çin aynı zamanda ABD kağıtlarına en çok yatırım yapan ülkeler; böylece bu dış ticaret açığını da kısmen finanse ediyorlar.

Petrol bu dış ticaret açığının sadece 80 milyar dolarını oluşturuyor. Kalan açığın önemli kısmı, sınai ürünler.

Yüksek teknolojili ürünlerde bile ABD açığa gidiyor. 1990'da bu sektörde 35 milyar dolar ticaret fazlası olan ABD, 2001'de sadece 5 milyar dolar fazla verdi ve bu fazla da yok oluyor.

Bu açıklar, büyük ABD şirketlerinin kar transferiyle de karşılanamıyor. Çünkü, ABD şirketlerinin yurt dışından getirdikleri karlar, ABD'li olmayan şirketlerin ABD'den götürdüklerinin altında kalmaya başladı.

Kaldı ki, yabancıların ABD'ye yatırımlarının hızlı azalma eğilimine girdiği görülüyor.

Sadece dış ticaret açığı değil, ABD'nin borç stoku da müthiş bir hızla büyüyor. ABD'nin borç stoku dünyanın tüm gelirinin üçte biri kadar.

1964 yılında 10 trilyon dolar olan borç stoku, şimdi üç katına çıkmış durumda.

ABD şirketlerinin iç borçları, bu 40 yıla yaklaşan dönemde, 53 milyar dolardan 7 trilyon 600 milyar dolara ulaştı ve ulusal gelirin yüzde 72'si kadar bir miktarı buldu.

ABD ekonomisinin ortalama büyüme hızının epey üstünde büyüyen üç sektör finans, sigorta ve gayrimenkul. Tarımsal ve sınai üretim adeta yerinde sayarken, hızlı büyüyen üç sektör sınai üretimin yüzde 125'i bir büyüklüğe ulaştı.

ABD'li tüketiciler ise giderek daha büyük oranda borçla ve krediyle tüketiyorlar. 1964-2002 arasında, tüketicilerin kredi borçları 200 milyar dolardan 7 trilyon 200 milyar dolara çıktı. 1985'de borç-kredinin kişisel gelire oranı yüzde 26 iken şimdi yüzde 40'ı geçmeye başladı.

ABD'nin her yıl yüzde 10 civarında artan dış ticaret açığının finansmanı için gereken dış sermaye akışı, dünyanın tüm ticaret fazlasının yüzde 76'sına tekabül ediyor. Ancak, ABD aktiflerinin yüzde 18'ine, hazine bonolarının yüzde 42'sine sahip olan yabancı yatırımcılardaki bu heves azalıyor.

Nitekim, Avrupa'nın bile hala petrol alımlarını dolarla yaparak dengeleri altüst etmeme çabasına rağmen, özellikle Asya merkez bankalarında Euro rezervlerinin yükseltilmesi eğilimi güçlendi.

Bush seçildiğinden beri doların Euro karşısındaki kaybı yüzde 15'i buldu. 2000'den bu yana ise kayıp yüzde 26.

400 milyar dolarla, dünyada geri kalan tüm ülkelerin toplamından fazla savunma harcaması yapan ABD, bir kaç yıl önceki bütçe fazlası hayalini de çoktan terk etti. Bütçe açığı 300 milyar dolara dayandı.

Böyle bir durumda bile, ABD yönetiminin (sınıfsal ve ekonomik) tercihi, büyük şirketler lehine vergi indirimleri yapmak. 1950'de şirketlerin vergileri bütçenin dörtte birini finanse ederken, bu oran yüzde 9'un altına indi ve yuvarlanmaya da devam ediyor, çünkü, bu yönetimin öngördüğü vergi indirimlerinin 10 yıllık maliyeti 600 milyar doları aşacak.

Ve bu ekonominin ABD içindeki bir manası şu: Nüfusun en varlıklı yüzde 5'inin yıllık ortalama geliri 20 yıl önce 132 bin dolarken şimdi 250 bin doları aştı. Buna karşılık, en yoksul yüzde 20'in yıllık ortalama geliri 9 bin dolardan ancak 10 bin dolara çıkabildi. En zenginlerin geliri iki kat artarken, ötekilerinki yerinde saydı. Şirket yöneticilerinin maaşları ile ortalama işçi ücretleri arasındaki fark 1970'de 40 kat iken şimdi 530 katı buldu.

***

Dünyanın, elbette ABD'ye bir ihtiyacı var; ama, silah ve teknolojinin, kültürel ve bayağı kültürel ürünlerin dışında, tamamen 'büyük bir tüketici' olarak ihtiyaç.

ABD'nin ise, dünyanın üretimine, mallarına, parasına, sermayesine ihtiyacı var. (ABD'den gelecek 1 milyar dolarla ekonomi kurtarmayı umanlar için bambaşka bir dünya bu!)

ABD'linin refahını, ama giderek adaletsizleşen bu refahı koruyabilmesi için, dünyanın geri kalan bölümlerinde yaygın bir refah ihtimal ve imkanının, dünya üretiminin daha büyük bölümünü emebilecek bir talep, dolayısıyla gelir artışının olmaması veya makul oranlarda kalması gerekiyor.

Buna karşılık, dünyanın her bölgesinde, bazen devletlerin, çoğunlukla da büyük tasarruf imkanlarına sahip varlıklı kesimlerin, küresel bir adalet çabasını değil, ABD'nin borçlanma ve sermaye ihtiyacını finanse etmesi gerekiyor.

ABD'nin bu sistemi sürdürebilmek için elindeki en büyük fark ise, o 400 milyar dolarlık silah harcamasının ezici üstünlüğü. Sürekli bir barıştan çok, yaygın bir kaos durumu.

Saddam bitti...

Ancak dünyanın 'ABD problemi' orta yerde duruyor. Büyüyerek, şiddetlenerek.

NOT: ABD İstatistik Bürosu'nun dış ticaret istatistikleri yanında, Emmanuel Todd'un 'Apres l'Empire' (İmparatorluktan Sonra) kitabından ve Le Monde Diplomatique nisan sayısından yararlanıldı.

Bu arada, 'Saddam ve Irak üst yönetiminin akıbeti' konusunda bir senaryo (ya da 'komplo teorisi') görmek isteyenler, ABD'den yayın yapan 'Arab Voice'in www.arabvoice.com/35.htm adresindeki Arapça ya da www.fpp.co.-uk/online/03/04/Mueller1504 adresindeki İngilizce metne bakabilirler.

http://www.stargazete.com/index.asp?haberid=23003